Kültürel kalıpsız İskoç kadınları

 

 

 İSKOÇYA'DA 'BEKAR ANNE' OLMAK


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi, Türkiye Cumhuriyeti'nin First Lady'si Emine Erdoğan üç yıl önce yaptığı bir konuşmada ''Hiçbir akıl ve vicdan sahibi, kadına şiddeti desteklemez, onu meşru göstermez. Şiddeti besleyen kültürel kalıpları analiz etmemiz lazım. Şiddet uygulayan erkek zihniyetini çözümlemek gerekir'' dediğinde ne kadar ümitlenmiştim...Bugun elini sallasan bin tanesine değecek şekilde türeyen ve üreyen din tüccarı, kadın düşmanı pedofililerin ağzına Emine hanımın taş koyacağını sanmıştım...
Ancak Emine hanım konuşmanın ardından saraya döndü. Emine hanıma inat dizginler her alanda cahiliyet devrine özenenlerin eline daha çok geçti ve kocasının yönettiği Türkiye'de kadına ve çocuğa yönelik istismar, şiddet, çaresiz kalan kadınların fuhuşa sürüklenmesi almış başını gidiyor. Yapılan araştırmalara göre, son 10 yılda çocuğa yönelik istismar yüzde 700 artmış. Dehşet verici değil mi?..

Özgür komşularım

Dedikleri lafta da kalsa Emine hanım çok haklıydı. Özellikle de ''Şiddeti besleyen KÜLTÜREL KALIP!'' derken beni 12'den vurdu. Özellikle müslüman ülkelerde 'din' örtüsü altına saklanmış o kadar derin, o kadar acı veren, gercek kültürel güzelliklerimizin katili bu kalıpların hayatımızdan neler çaldığını, hayatlarımızı nasıl zorlaştırdığını İskoçya'da yaşamaya başladıktan sonra, kültürler arası kıyaslamalar yaparken daha çok anladım.

Kendi kendime kıyaslamalı gözlemler yaptım. Mesela, evli ya da dul farketmeden herkesi etkisi altına alan, Türkiye'nin kanayan yarası bu kalıbın İskoçya'daki 'single mum' yani 'bekar anne'lerin yaşamında ne derece olduğuna baktım. Bunda da hiç zorlanmadım, komşularım yetti. Yani yola oturduğum sokaktan çıktım. Buradan bir tümevarım yapabilirsiniz....

Sokağımızda 10 evden beşi single annelere ait. Bebeği olanıda var, yetiskin çocuğu olanıda. O kadar özgür, özgüvenli ve de mutlular ki. Onlara baktıkça ''Kültürel ve dinsel baskıların hakim olduğu coğrafyalarda bu şansı bulmanız çok zor olurdu '' diye aklımdan hep geçer...
Mesela, çok duymuşumdur eşinden ayrılmış Türk arkadaşlarımın ''Kocası olan arkadaşlarım benimle selamı kesti'' diye. Buradaki komşularıma ''Böyle bir şey yaşadınız mı?'' diye sorsam sanırım benim hangi gezegenden geldiğimi düşünürler...
Bir de, pipisini tutamayıp, kültürel kalıplardan aldığı güce sığınıp 'dul hatun fırsatçısı' türü kuruyasıcalardan kendilerini nasıl koruduklarını sorsam yüzüme tuhaf tuhaf bakarlar. Zaten yok öyle bir tip bunlarda...


Burada güzel olan şey ne biliyor musunuz, komşularım bizdeki ''Bekar kadınım ya, bir eş dostla konuşsam, perde arkasından gözetleyen konu komşu ne der?'' duygusunu, tedirginliğini hiç tatmamışlar...

Gerçi onlara, ''Sabah kaçta çıktı, gece kaçta geldi ya da evine kim geldi, kim gitti?'' diye bakan yok. Ya o gözle bakacak komşu yok, ya da komşular bunun ne demek olduğunu bilmiyor...
Ana kural şu; kimse kimsenin özgürlük sınırını çiğnemediği ve rahatsız! etmediği sürece problem yok...

Hak edene kolay atılan tekmeler
Mesela komşularımdan biri daha 30'lu yaşlarında ve dört çocuğu var. İki tanesi ilk eşinden. Muhtemelen alkol yüzünden ayrılmıştır. Çünkü bu ülkede çiftler arası ayrılıkların en büyük nedeni alkol. Daha doğrusu ülkenin en büyük problemi alkol. Cezaevindeki insanların yüzde 60'nın alkolden kaynaklanan suçlar yüzünden yattığını dinlemiştim bir haberde.
Herneyse, komşumun ikinci partnerinden yani erkek arkadaşından da iki çocuğu oldu. Onun büyük çocukları benimkilerle arkadaştı ve ister istemez 'Çocuktan al haberi' oluyordu. Benimkisi bazı günler ''Adam dün yine çok içmiş sonra evin içine kusmuş ve ısrarla arkadaşımın temizlemesini istemiş'' diye anlatmaya başladı ama bu hikayeler çok uzun sürmedi. Komşum diğer iki çocuğu babasız kalır, ''El alem ne der?, Nasıl geçiniriz?'' korkusuna kapılmadan partnerine tekmeyi vurdu, kapının önüne koydu...

İş, gele gele 'sistem'e geliyor  

Adam çalışıyordu, komşum ev kadını. Şimdi adam gitti ama komşumda ne kira ne de ekmek parası derdi oldu. Çalışmadığı için evinin kirasını devlet ödüyor. Dört küçük çoçuğu için yetecek kadar maddi destek alıyor. Eğitim ve sağlık da bedava...
Diğer bekar komşularımın hikayeleri de farklı ama hepsi kendi ayakları üstünde duruyor. Tek bir güçlü dağları var; arkalarındaki 'devlet'leri.
Evet bu ülkede devlet kadınları koruyor ama 'bekar anneler'i daha bir koruyor. Kanun koruyucuları ve uygulayıcıları onları 'vulnerable' yani 'savunmasız' olarak değerlendiriyor...
Çocuklu bir çift yaşadığı yerin belediyesinden ev talebinde bulunuyorsa ev kimin adına veriliyor biliyor musunuz; kadının. En ufak şiddet teşebbüsünde erkek anında evden uzaklaştırılıyor. Olayın ciddiyetine göre cezalar hapis, caydırıcı bir rakamda para şeklinde oluyor...
Durum böyle olunca, hadi gelsin de bu kadın çaresizlikten 'kötü yollara düşsün!' Şiddet uygulayan erkek zihniyetinin elinde ezilsin, öldürülsün...
Ve aklıma Gazeteci-Yazar Soner Yalçın 'Fuhuş Mirası' başlıklı yazısı geliyor. Yalçın şöyle diyordu: ''Başbakanlık İnsan Hakları araştırmasına göre AKP'nin iktidara geldiği 2002'de -resmi ve gayriresmi-hayat kadını sayısı 25 bindi. Ankara Ticaret Odası'nın 2004 tarihli raporuna göre, hayat kadını sayısı 100 bindi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Ayşegül Akbay'ın 2016 çalışmasına göre sayı 150 bine ulaştı. 40 bin kadın genelevlerin kapısında vesika almak için bekliyordu.
Bugün 80 yaşındaki H., -torunlarını okutabilmek için- 5 TL karşılığında hala İzmir'de çalışmaya devam ediyor...''
Evet Sayın Emine Erdoğan nerede kalmıştınız?


(Not: Fotoğraf internetten kullanılmıştır)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lâ TAHZEN / ÜZÜLME...

ODTÜ'lü ve Ankaralılara SÜRPRİZ!

En gözde tatil şekli; 'International House Swap- Uluslararası Ev Takası'